Sadece Gerçek logo

Sadece Kuran Bize Yeter mi?

Sadece Kuran Bize Yeter mi?

Eline Kur’an-ı Kerim’in mealini alıp okuyan ve bunu tamamen bitirdikten sonra kendisini müctehid zanneden bazı insanlar var. Bu insanlara, mealciler de deniliyor. Bu insanlar, sahih olduğu ispatlanmış, ravi zinciri kesintisiz olan hadis-i şeriflere bile laf eder ve geçersiz sayarlar. Kur’an ve sünnette delilleri bulunan tasavvufa, tevessüle, şefaate karşılardır.



Bu insanların belli başlı dinlediği kendileri gibi itikadi manada sapkın hocaları vardır, bunlar aslında hoca değil Belam-ı Baura’dan farksızdırlar. Çünkü onun gibi hakkı gizler ve hakkı temsil edenlere dil uzatırlar. Ayrıca kaderi inkâr etmeleri, kabir azabını inkâr etmeleri, ölüye Kur’an okumaya karşı çıkmaları gibi bazı absürd hareketlerinden bu hocaları tanıyabilirsiniz.

Bu hocalardan kimisi;

 

Erkek çocuğuna cinsel tacizden yargılanmış ve ceza almıştır. Ehlibeyt mezhebindenim gibi sözler sarf ederek, batıl bir mezhep olan Şii mezhebinin propagandasını yapar. Kaderi inkâr eder.

Kimisi (hâşâ) Allah gaybı (geleceği ve olacakları) bilemez diyecek kadar küfre sapmıştır.

Kimisi ise ehl-i sünnet görüntüsü vererek, ehl-i sünnet düşmanlığı yapan ve bid’at ehli olan; İbn-i Teymiyye’yi İbn-i Kayyım El Cevziye’yi, Reşid Rıza’yı, Muhammed Abduh’u, Muhammed Şevkani’yi, Cemaleddin Afgani’yi, Ali Şeriati’yi, Mevdudi’yi savunur.

Oysa burada ismi verilenlerin hepsi, islama zararı dokunmuş bid’at ehlidir. Hatta içlerinde masonluk belgesi bulunanlar bile vardır.

Saymaya kalksak, daha neler var neler. Şimdi ben böyle hoca diye bahsedilen bu bid’at ehlini dinleyerek sünnet-i seniyeye muhalif ve düşman olanlara ne diyeyim? Sen ey kardeşim. Şeriatın ahkâmının hangisinden haberdarsın? Şeriatın dört ahkâmı vardır. Bunlar;

 

1-) Kur’an-ı Kerim
2-)Sünnet-i Seniye
3-)İcma-i Ümmet
4-)Kıyas-ı Fukaha

 

Kur’an-ı Kerim, zaten dini meselelerde her zaman ilk başvuracağımız bir kaynaktır. Ancak Kur’an-ı Kerim’in açık manada olan ayetleri olduğu gibi açıklanması ve tevil edilmesi gereken ayetleri de vardır. Bu da Rasulullah’ın uygulaması olan ve bize hadis-i şeriflerle ulaştırılan Sünnet-i seniye delilidir. Kur’an ve Sünnette açıkça belirtilmemiş bir meselede ise mutlak müctehid mertebesinde olan alimler, Kur’an ve Sünnetten delil bularak kendileri ictihad ederek bir meseleyi açıklığa kavuştururlar. Buna da Kıyas-ı Fukaha denilir. İcma-i Ümmet ise; ” Ümmetim dalalet üzerinde birleşmez ” hadisi şerifine dayanılarak, çoğu âlimin aynı görüşte olduğu görüşün İslami kaide sayılması ve hüküm olarak alınmasıdır. Buna da İcma-i Ümmet denilir.

Kıyas ve icma, hak mezheplerin ortaya çıkışına ve âlim olmayan, avam tabaka olan Müslümanların derin meselelerde kendi kendine hüküm vererek hataya düşmekten ve günaha girme tehlikesinden kurtarmıştır. Peygamber efendimiz zamanında mezhebe gerek yoktu, çünkü akla takılan her şeyde ona müracaat ediliyor ve öğreniliyordu. Ancak, Rasulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra akla takılan bir mesele olduğunda, Sahabe-i kiram efendilerimizin arasında müctehid derecesinde, yani Kur’an ve hadislere bakarak hüküm çıkarma derecesinde sahabelere danışılıyor ve ona göre amel ediliyordu. Ancak daha sonra sahabelerin vefat etmesi ve mutlak müctehid derecesinde âlimin çok azalması neticesinde, insanlar bu konuları danışacak merci arıyordu. İşte bu yüzden mezhep imamları, her biri mutlak müctehid oldukları için, mezheplerinin ahkâmını ve sınırlarını çizerek müminlere kolaylık sağlamış, hemde bid’at ehlinden olmalarını engellemiş ve onları cehennem ateşinden kurtarmışlardır. Allah, onlardan razı olsun.

Müctehid mevzusu hakkında daha detaylı bilgi almak için buraya tıklayın.

Yukarıdaki bilgilerden bile habersizken, Meal okuyarak neyi öğrendiğinizi sanıyorsunuz? Arapçadan bir habersiniz, daha en temel İslami kaidelerden bihabersiniz ama kalkmış, mezhepler konusunda ve müctehid imamlar hakkında ahkâm kesiyorsunuz. Öyle insanlar var ki, daha Kur’an-ı Kerim’in orijinalini versen okuyamaz ama hüküm verme konusunda meale bakarak, ayetin nüzul sebebini bile bilmeden etmeden adeta müctehid edasıyla hüküm verir.

Bak sen şu cüretkarlığa… Arapçadan bihabersin, en temel hükümlerden bihabersin, sohbetlerini dinlediğin ve kitaplarını okuduğun hocaların bile ilmi olmasına rağmen şaşmış ve yanlışa ve sapıklığa düşmüş ama sen bu tehlikeden korkmadan hala fitne çıkarma peşindesin. Arapça öyle bir dildir ki bazı kelimelerde harflerin yer değiştirmesiyle 300 farklı kelime türeyebilen bir dilden bahsediyoruz.



Kaldı ki Kur’an-ı Kerim’in dili normalden daha karışık, mecazi benzetmelere yer verilmiş olan bir dilden oluşur. Buna ”fusha” yani fasih arapça denir. Eminim ki bu terimi bile çoğu insan bilmiyordur. Ey müctehid edasıyla gezinen mealci;

Arapçadan bihabersin. Siyerden bihabersin. Akaidden bihabersin Fıkıhtan bihabersin. Hadis ilimlerinden bihabersin. Daha en basit medrese ilimlerinden bile bihabersin ama kalkmış sağda solda ahkam kesiyorsun ve ben sadece Kur’an-ı Kerim’e güvenirim diyorsun.

İyi güzelde, o mealini okuduğun Kur’an-ı Kerim’i Türkçe meal olarak hazırlayanlar olmasa, sen içinde ne yazdığını bile bilemeyeceksin, bu gerçek varken ortada iken neyin peşindesin? Ayrıca bazıları sadece meal değil tefsirde okuyorum da diyebilir. Arkadaşım biz meal okuma demiyoruz zaten. Ama her şeyin bir önceliği vardır.

Dinini ve ibadetleri iyice öğrenmek isteyen önce ilmihal okumalı, bid’at ehli olmaktan korunmak içinse ehl-i sünnet itikadını öğrenmeli ve akidesini sağlama almalı. Daha sonra muteber ehl-i sünnet âlimlerin hadis kitapları, fıkıh kitaplarını okuyarak kendini geliştirme yoluna gitmelidir. Ayrıca bu arada güvenilir tefsirleri de okuyabilir.

Ama bir ayet veya hadis okuduktan sonra kesinlikle kendi kafasından hüküm vermesin. Çünkü bazı hadis-i şerif meallerinin bile şerhleri (açıklamaları) oluyor ve bunlara bakmadan sen o hadis-i şerife kendi kafandan mana ve hüküm veriyorsun, bu da olmaz! Buna da dikkat et!

(Not: Bunları yaparken Kur’an-ı Kerim’i Arapça olarak yüzünden her zaman okuyun, ayrıca Türkçe meal okuyarak hatim yapılmaz, günümüzdeki bazı hocaların buna cevaz verdiğine bakmayın !)

Ey mealciler ! Allah aşkına bir oturun düşünün, gelmiş geçmiş bunca alim neden fıkıh, akaid kitapları yazmış? Neden tefsir yazmış, ayetlere ve hadislere bile teker teker gerektiğinde şerhler (açıklamalar) yazmış?

Ey mealciler! Sadece Kur’an-ı Kerim’le doğru yol bulunsaydı, Peygambere ne gerek vardı, peki? Arapçaya hepimizden çok hâkim olan sahabeler, Kur’an-ı Kerim’i hepimizden iyi okudukları ve bildikleri halde onların bile anlayamadığı ayetler ve o ayetlerde ki hükümleri Peygamber efendimize soruyorlardı. Şimdi siz sadece Kur’an diyerek, Rasulullah’ın sünnetini bırakıyorsunuz. Sormak gerek, siz sahabeden daha mı bilgilisiniz? Buna evet diyecek, nefsinin esiri insanlar var ise onlara cevap vermek yerine susmak en iyisidir.

Bu arada yeri gelmişken, din adamı bile olmayan sapkın fikirli Seyyid Kutub adlı sosyoloğun; ”Fî’zılâl’il Kur’an adlı tefsirini de kesinlikle okumayın. Bu fitne ve bid’at dolu tefsiri, Alo Fatih’in babası M.Emin Saraç Türkçeye çevirmiştir. Ayrıca Hayrettin Karaman’ın Kur’an Yolu adlı tefsirini de okumayın!

Okumak için tavsiye tefsir soranlara ilk aklıma gelenleri yazayım; Geylani, Ruhu-l Beyan ve Ruhul Meani tefsirini okuyabilirsiniz. Ancak bu tefsirleri alacaksanız eğer, güvenilir yayınevlerinden alın.

Bunlar da ek bilgi olsun.

Bizi Takip Edin
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore