Evliya dört kısımdır:
1-) Evliya olduklarını hem kendileri bilir hem de halk bilir. Onlara Hak Teâlâ velayet haddinin nihayetini bahşetmiş ve kendilerine marifetini ihsan eylemiştir. Onları, oradan geri döndürmüş ve irşat tamamını ve tekmilini de vermiş ve halkı irşat göreviyle görevlendirmiştir. Bu zümreye Ahassül-havas derler.
2-) Bunlar, veli olduklarını ne kendi bilirler, ne de halk onların veli olduklarını bilir. Bütün veçheleriyle onları, Hak teâladan gayrı kimse bilmez ki bunlar; ” Velilerim benim bilgim altındadır. Onları benden gayrı hiç kimse bilemez. “ buyurulan zümredendirler. Bunlara da hâs derler.
3-) Onlar, kendilerinin veli olduklarını bilirler amma, halk bunu bilmez. Bunlar alimler, abdâllar, evtâdlardır ki, bu taife dünya üzerinde 347 kişidir. Bir eksik olmaz. Ne zaman onlardan birisi eksilirse, müminlerin salihlerinden alırlar ve onun yerine koyarlar. Halk onların kimler olduğunu bilmeksizin üçler, yediler ve kırklar derler.
4-) Bunların veli olduklarını halk bilir amma kendileri bilmezler. Yani, velayetleri halka zahir ve kendilerine mahfidir.
İşte, bu sebeple Hak teâlânın kullarını alaya almak ve onlara hor bakmak caiz görülmemiştir. Zira, kimde ne olduğunu kim bilebilir?
Hz. Musa aleyhiselâmın haberlerde gelen şu kıssasını hiç duymadın mı?
– Kıssa –
Musa peygamber aleyhiselam, bir gün münâcat ederken niyazda bulundu:
Hak Teâlâ buyurdu:
Musa aleyhiselam, sevinçle döndü, elinden geldiği kadar tedarik ve hazırlıklar yapıldı. O gün aşçılar geldi, koyunlar kesildi, ocaklar kuruldu, kazanlar vuruldu ve etrafa haber salındı:
Halk, bölük bölük ziyafet yerine akın etti. Herkes Allah-u Teâla’nın nasıl geleceği merakı içerisinde bulunuyordu. İkindi vaktine kadar, bekleşti durdular. Ne gelen oldu, ne giden.. İkindiden sonra çok yaşlı bir ihtiyar çıkageldi. Sırtında eski püskü bir aba, ayaklarında çarıklar, belinde ipten bir kuşak vardı. Toza toprağa bulanmış ve çok yorgun görünüyordu. Geldi, bir kenara oturdu, hiç kimse onunla ilgilenmedi. Garip ihtiyar, bir müddet sessiz sedasız bekledikten sonra ev sahibine:
Musa aleyhiselam, beklemenin telaşıyla ihtiyara cevap verdi:
İhtiyar, testiyi aldı gitti, suyu getirdi. Musa aleyhiselam halkın uğultusundan o ihtiyarı çoktan unutmuştu. Garip ihtiyar, bir müddet daha bekledi ve kimsenin bir şey vermeyeceğini anlayarak, sessizce çekildi ve gitti.
Saatler ilerliyor, beklenen misafir bir türlü gelmiyordu. Musa aleyhiselam halka karşı mahcup olmuş ve çok zor bir duruma düşmüştü. Halk, hava karardıktan sonra artık ümidi keserek birer ikişer dağılmaya başladı.
Ertesi gün, Musa aleyhiselam yine Tur’a gitti ve:
– Ya Rab! Vaat buyurdun, teşrif eylemedin. Halka karşı mahcup kaldım, geldiler saatlerce yolunu gözlediler ve teşrifin vuku bulmayınca dağıldılar. Acaba neden teşrif buyurulmadı? diye niyazda bulundu.
Hak sübhanehu ve teâlâ buyurdu:
Hz.Musa aleyhiselam şaşırdı ve yalvardı:
Hak celle ve âlâ buyurdu:
Musa aleyhiselam gayet utandı ve kendisini müdafaa edecek söz bulamadı. Demek oluyor ki, hiç kimseyi hor görmemeli ve özellikle hiç kimse ile alay etmemelidir.
Kaynak: Müzekkin-Nüfus, Eşrefoğlu Rûmî(k.s), Salâh Bilici Kitabevi Yayınları: 38, Sayfa: 309-311