Torlak, sözlükte “genç ve beceriksiz hovarda, alışmamış hergele”(1) ve “gezginci batıni”(2) manalarına gelmektedir. Ziya Şakir, tarihlerde Torlak Kemal diye geçen bu Yahudinin gerçek adının Torlak Hud ve babasının adının Kemalolduğunu, Şeyh Bedreddin Simavi ve kahyası Börklüce Mustafa’nın başlattıkları yeni “din” için kendilerine böyle bir Yahudi seçtiklerini belirtmektedir.(3) Ziya Şakir’in dini olarak belirttiği bu hareketi Galanti; içtimai olarak nitelendirmekte; 1416’da Şeyh Bedreddin’in içtimai inkılabına iştirak ile İslam’ı kabul eden Torlak Kemal’in Manisalı bir Yahudi olduğuna dikkat çekmekte ve bunun, o zaman Manisa’da bir Musevi cemaati bulunduğuna delalet ettiğini(4) ortaya koymaktadır.
Torlak Kemal, Manisa ve çevresinde kendi düşüncesiyle Simavnalı Bedreddin’in düşüncelerini karıştırarak, Börklüce Mustafa ile beraber, Bedreddin adına isyana girişiyor.(5) O, Rumlar arasına giriyor ve Hristiyanların ayaklandırılmasında büyük rol oynuyor.(6) Uzunçarşılı; Torlak Kemal’in Şeyh Bedrettin olayındaki rolüne dikkat çekiyor. O, Şeyhlikten Şahlığa geçmek isteyen Bedreddin Simavi’nin kendisine yardımcı olarak “Yahudi dönmesi”Torlak Kemal‘i seçtiğini, o zaman ona Torlak Hu Kemal denildiğini, ayin ve erkan-ı batılınca bir erkan tuttuğunu ve “şeriat”a muhalif çok işler işlediğini; onun taifesine “Kemaliler”denildiğini; Manisa tarafında bulunan Torlak’ın üzerine Şehzade Murad ve Bayezıd Paşa’nın, Börklüce isyanını bastırdıktan sonra gittiğini ve taraftarlarıyla birlikte Torlak’ı astırmak suretiyle bu “Alevi kıyamı”nı da bastırdığını(7) kaydediyor.
Görüldüğü üzere bu isyan, Rum ve Hristiyanlarla beraber, Anadoludaki “Türkmen Alevileri” de içine almaktadır. Anadolu’da Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal’in, Rumeli’de de Şeyh Bedreddin’in isyanları olmuştur. Bu isyanların akıl hocalığını yapan ve sistemleştiren Şeyh Bedreddin, torunu Hafız Halil’in yazmış olduğu manzum “Menakıb-ı Şeyh Bedreddin”e göre, Anadolu Selçukluları hükümdar Alaaddin Keykubat’ın neslindendir*
Bedreddin’in atası olan Abdülaziz, Osmanlıların Rumeli istilasında da bulunmuş ve Dimetoka Muharebesi’nde şehit olmuştur. Abdulaziz’in İsrail adındaki oğlu Dimetoka kal’ası Rum beyinin kızını almış ve bu evlilikten Şeyh Bedreddin doğmuştur.* Bedreddin’in doğum yeri, tahminen 1 368 tarihine doğru, Edirne yakınındaki (Karaağaç ile Dimetoka arasında) Samavna Kal’ası’dır. Kendisi, “Samavna”ya veya sonradan yakıştırma suretiyle yanlış olarak Kütahya’nın Simav kasabasına nispet edilerek, Bedreddin Simavi denilmiştir.(8) Tahsilini Konya, Mekke ve Kahire gibi o devrin en mühim ilim merkezlerinde yaptığı; Mısır Sultanı Baruk, Timur-Leng ve muhtelif Osmanlı hükümdarlarıyla temasta bulunduğu; fıkıh, tasavvuf ve siyaset sahasında şöhret sahibi olduğu yolunda rivayetler vardır.(9) Şeyh Bedreddin, 1397’de, şeyhinin vefatı üzerine, bir müddet Kahire’de onun yerine şeyh olmuş ve sonra Anadolu’ya dönmüştür.
Anadolu’da Karaman, Germiyan, Aydın elinde Tire ve diğer Alevilerle meskûn yerleri dolaşmış ve gezdiği yerlerde hep alevi Türkmenlerle temas kurarak, gayesine göre, onları hazırlamak istemiş, daha sonra Rumeli’ye geçip Edirne’de yerleşmiş ve kendisini ziyarete gelenlerle görüşerek, yavaş yavaş faaliyetini genişletmiştir. Şeyh Bedreddin’in bu faaliyeti, Osmanlı Devletinin parçalanıp, şehzadelerin birbiriyle mücadeleye giriştiği zamana tesadüf etmektedir. Bunun şöhreti her tarafta duyulunca, Edirne’de hükümdarlığını ilan eden Musa Çelebi, Bedreddin’i kazasker tayin etmek suretiyle, nüfuzunun yayılmasına yardım etmiş ve Şeyh Bedreddin de bundan istifade etmesini bilmiştir. Onun bu çalışmasının gayesi, hükümdarlığı elde etmek gibi görülmektedir. Şeyh, kazaskerliği sırasında, Börklüce Mustafa’yı da kethüdalığa getirmiştir. Musa Çelebi yerine tahta geçen Çelebi Sultan Mehmet, onu bu görevden uzaklaştırmış ve iki oğluyla beraber İznik’te ikamete memur etmiştir.(10) Şeyh Bedreddin, burada ikamet ederken, kethüdası ve sonra halifesi olan Börklüce Mustafa’nın Karaburun taraflarında faaliyette bulunduğunu haber almış; çocuklarını İznik’te bırakarak Kastamonu’ya kaçmış, oradan Sinop’a geçmiş ve sonra da Eflak voyvodasının yanına gitmiştir.
Börklüce Mustafa, Karaburun’da, İzmir’de Urla yarımadasının kuzey tarafında, Yahudi dönmesi Torlak Kemal, Manisa’nın “kızılbaşlar” la meskûn(11) mıntıkalarında çalışarak Anadolu’ da; Şeyh Bedreddin de Rumeli’de isyan hazırlığına girişmiştir. Bedreddin, Eflak’dan Osmanlı topraklarına geçmiş; Silistre, Dobruca ve Deliorman’da taraftarlar bulmuştur. O, bunları başına toplamış ve ayaklanma mıntıkası olarak “aleviler” ile meskûn olan Deliorman’ı seçmiştir.(12)
Bu durumu bir “komünist ihtilali” olarak nitelendiren İ. Hami Danişmend şöyle demektedir: “Bu komünist ihtilalinin aynı zamanda hem Anadolu’da hem Rumeli’de olması çok esaslı surette tertip edildiğini gösterir. Bilhassa İsfendiyar Bey’le, Prens Mirçe’nin bu tertibata dahil oldukları ve müşterek maksatlarının da Fetret devrinden henüz çıkmış olan Osmanlı Devletinin başına eskisinden daha büyük bir buhran açmaktan ibaret olduğu muhakkaktır… Manisa taraflarında da gene bu teşkilata mensup Torlak Kemal isminde bir Yahudi, binlerce taraftar bulmuş ve bunlar da bazı membalarda (Kemaliler) ismini almıştır: Bu harekete bir Yahudinin de iştirak etmesi Şeyh Bedreddin’in din ve mezhep farklarına bakmamasındandır.”(13) Yahudi olduğu ileri sürülen Torlak’ın bu hareketi, Şeyh Bedreddin’in din ve mezhep farkına bakmamasının yanında, Yahudilerin, hedeflerine varmada fırsatları iyi değerlendirebildiklerine de bağlanmaktadır. Anadolu tarafında ilk önce Karaburun hareketi bastırılıp Börklüce Mustafa idam edilmiş,* ondan sonra da Manisa taraflarındaki Kemaliler cezalandırılıp Torlak Kemal öldürülmüştür. Sonra da Şeyh Bedreddin üzerine gidilmiş; yakalandıktan sonra ulemadan mürekkep bir heyet tarafından sorguya çekilip muhakeme edilmiş ve idam fetvasını kendisi imzalamıştır (Ölümü tahminen 1420-1421).
Şeyh Bedreddin Simavi’nin fıkıh sahasındaki görüş ve düşünceleri “Camiu’l-Fusuleyn”de; tasavvuf ve felsefe konusundaki görüş ve düşünceleri “Varidat” adlı eserinde toplanmıştır. Varidat, Bedreddin Simavi’nin en meşhur eseridir. O, bu eserinde, “Panteizm”e varan görüşleri savunmaktadır. Varidat’ta Tanrı için şöyle demektedir:
“Hak, etkili olması bakımından ilahtır, etkilenmesi bakımından kuldur, yaratıktır, zorlanmıştır, mahkumdur, kahredilmiştir. Dolayısıyla bütün eylemler, tümü ile Hakk’ındır; suretler ise onun aletleridir. Ama kul, Hakk’ın ancak kul suretinde bulunabileceğini bilmediğinden, kendinde Hakk’ın varlığı dışında bir irade, bir eylem, bir varlık bulunduğunu sanır. Bu anlayışsızlık, aletin varlığı, onu yapanın varlığına bağlı olduğu halde, aletle meydana getirilen eserin, dalgınlık yüzünden, alet tarafından yapılmış olduğunu sanmak gibidir. Böyle düşünüp böyle görmek, anlayışsızlıktan ileri geldiği için çirkindir. Eğer Hakk’ı ve kendinin Hakk olduğunu bilerek iradeyi ve eylemi kendine mal ederse, çirkinlik ortadan kalkar. Çünkü özel bir eylem, özel bir suretten doğar. Bu aşamada bu eylemi yapan Hakk suretinin de, kendini bu suretle gösterdiğini düşünsün! Buna göre, ermiş kişi, ‘yaptım, ettim’ diyebilir, cahil diyemez.”(14)
Aynı eserin başka yerinde Şeyh Bedreddin, kitaplarda gelen ve ağızlarda dolaşan cennet, huri, köşkler, ağaçlar, meyveler, ırmaklar, işkence, ateş ve benzerlerinin anlamlarının açık olmadığını, bunların ancak seçkin kişiler tarafından bilinen başka anlamlarının olduğunu ileri sürer.(15) Bedenin dirilmesi hakkındaki görüşü de şöyledir:
“Bu vücut için süreklilik yoktur, yok olduktan sonra da parçalan eski hallerine dönmek üzere birleşemezler. Ölüleri diriltmekten maksat bu değildir.Huri, köşkler, ırmaklar, ağaçlar, meyveler ve benzerlerinin hepsi hayalde gerçekleşir, duyumlarda değil. Cin de öyledir ve adı bunu doğrular. Çünkü duyumlardan gizlenmiştir. Onu gören, dıştan gördüğünü sanır. Oysa hayal kuvvetiyle görmüştür; gördüğü gerçek değildir”(16)
Şeyh Bedreddin’in Hz. İsa ve cesetlerin dirilmesi hakkındaki görüşü ise şu şekildedir:
“İsa Aleyhisselam, madde olan vücudu ile ölü, ruhu ile diridir. İsa, Tanrı’nın ruhudur; yani onun ruh yönü daha üstündür. Ruh için ölüm olmayacağından ‘İsa ölmedi’ dediler. Bu, büyük ihtimalle ‘maddi varlığı ölmedi’ demek değildir. Böyle bir şeyin olmayacağını anlayasın! Sekiz yüz sekiz ( 1405) yılında bir Cuma günü gördüğüm yeşilli iki kişiden birinin eliyle İsa Aleyhisselam’ın cesedinin öldüğünü herkese duyuruyorlardı. Cesetlerin dirilmesi, avamın düşündüğü anlamda gerçekleşemez.Yeryüzünde insan cinsinden hiçbir varlığın kalmayacağı bir zaman gelebilir. Sonra anasız ve babasız, topraktan bir insan türer ve üreyerek çoğalır”(17)
Felsefesinin esası “Panteizm”e (Vahdet-i Vücud) dayanan Bedreddin Simavi, madde aleminin ezeli ve ebedi olduğunu; Allah’ın mahlukattan ayrı bulunmadığını savunur. İslami anlayıştaki “Haşr” ve “Ahiret” inancını kabul etmez. O, Melek ve Şeytan mefhumlarını da “İyilik” ve “Fenalık” kuvvetleri şeklinde anlar. “Cennet ve Cehennemin, cahillerin zannettiği gibi olmayıp, bu dünyadaki iyilik ve kötülüklerin ruhlardaki tatlı ve acı tezahürleri” olduğunu kabul eder. “Bu vaziyete göre şiddetli bir Materyalist (Maddeci) demektir. Cemiyeti alakadar eden fikirleri de büsbütün mevzuata mugayirdir. Şeyh Bedreddin bu cephesi itibariyle çok şiddetli bir komünisttir; arazi ve emvalin taksimini, Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik arasındaki farkların ve İslam dininde ‘Muharremat’ ismi verilen memnuiyetlerin helal sayılmasını terviç eder. Yalnız kadın meselesinde iştiraki tecviz edip etmediği pek belli değildir; hatta müritlerine izafe edilen ‘mum söndürme’ adetinin kendisiyle alakadar olup olmadığı da şüpheli kalmış bir meseledir.”(18)
Bu hareket, Musa Çelebi’den sonra başlamış olmasına rağmen, Musa Çelebi’nin bu fikirlerin tesiri altında kaldığı ve Süleyman Çelebi’yi sarsmak, Müslümanlarla beraber Hristiyanları da kazanmak için bu fikirlerden istifade etme yoluna gittiği ihtimali üzerinde durulmaktadır. 1.Mehmet tahta geçince, Musa Çelebi’nin kazaskerini ve taraftarlarını sürgün etmiştir.
Bu isyancıların fikirlerine göre, dünya, insanların ortak malıdır. Mülkiyet, mal topluca kullanılmalıdır. Şahsiyet ve ferdiyet reddedilmiştir. Her güzel şey Cennet, her kötü şey Cehennem’dir. İbadetin sınırı, biçimi yoktur. Cesedin yeniden dirilmesi imkansızdır. Bunları savunanlar, onların bu gibi fikirlerini, görüşlerini akılcı ve gerçekçi bulmaktadır. Ancak bu fikir ve düşüncelerin ne akılcılıkla ne de gerçeklikle ilgisi vardır. Bu nasıl bir gerçek, nasıl bir akılcılıktır ki, insanın nasıl ve neden yaratıldığı hatırlanmamaktadır. İnsan topraktan yaratıldığına göre, yeniden yaratılmaması için hangi engel, hangi sebep mevcuttur?
İnsanın, nefsin bekasını, insan hakları ile ilgili varlığına uygun, ölçülü ve meşru bir mülkiyet, mal anlayışı ve aile müessesini yıkmak kime, ne kazandırır? Ayrıca Avrupa Haçlı zihniyetinin karşısında İslam’ın savunuculuğunu yapan bu toplumu zaafa uğratmak, yıkmak, iç savaşa itmek ancak düşmanlara yarar ve onlara bir hizmet olur. Bunu da ancak kendini Türk ve Müslüman hissetmeyenlerin yapabileceği ileri sürülmektedir.(19)
Nazım Hikmet; Materyalist (Komünist) fikirleri, Marks’tan önce Şeyh Bedreddin Simavi’nin savunduğunu ve kendisi de fikirlerini ondan aldığını(20) ifade etmekte, Marks’la Şeyh Bedreddin arasında bir bağ kurmaya çalışmaktadır. Böylece de o, savunduğu komünist fikirleri meşrulaştırmak için bir kaynak bulma gayreti içine girmektedir.
Yahudi olan Sevilla-Sharon, Kudüs’te Türkçe olarak basılan eserinde Torlak Kemal ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Şeyh Bedreddin isyanında Torlak Kemal önemli bir rol oynamış olmakla birlikte, hem bu ‘sosyalist ideolojide’, hem de isyan fikrinde bir Yahudi etkisinden söz etmek zordur. Üstelik Torlak Kemal dinini bırakarak -muhtemelen propaganda yaptığı Müslüman çevrelerine yabancı görünmemek için Müslümanlığa geçmiştir. Bununla birlikte, Bizans zulmü altındaki eylemsizlikten sonra, Osmanlı yönetiminin hemen ilk yıllarında bir Yahudinin -olumlu ya da olumsuz- bu denli ciddi ve faal rol oynama durumuna gelmiş olması kayda değer bir olaydır. Bu olay, her şeyden önce, bazı Yahudilerin ve belki de genel olarak Osmanlı -Yahudi cemaatlerinin kısa süre içinde yeni kültürlerine ‘entegre’ olduklarına işarettir.”(21)
Yukarıda bahsedilen olayda, büyük rol oynadığı ileri sürülen Torlak Kemal’in aslen Yahudi olduğu ve sonradan İslam’ı kabul ettiği dikkat çekmektedir. Buna göre Torlak Kemal, karşımıza bir “Yahudi dönmesi” olarak çıkmaktadır. isyan, ne sadece Ziya Şakir‘in dediği gibi dini ne de Galanti‘nin belirttiği gibi içtimaidir. İsyan hem dini, hem içtimai, hem de felsefidir. Çünkü onlar, hem yeni bir din getirme hem de içtimai düzeni değiştirip yerine maddeci bir düzeni hakim kılma, fikirlerini de felsefi bir temele oturtma gayreti içine girmiştir. Bu fikirler, o sırada yükselme devrine adım atmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nu içten çökertmeye ve muhtemelen yıkmaya matuf bir hareket olsa gerektir. Benzer örnekleri İslam’ın yayılması sırasında da görülmüştür. Kendisini gerçek Müslüman-Türk hissetmeyenler, sahte kisveye bürünerek, sinsi emellerini gerçekleştirmeye çalışır. Çünkü onlar; gerçek çehreleriyle ortaya çıktıklarında, insanları aldatıp arkalarından sürükleyemeyeceklerini bilir. Bundan dolayı “iki yüzlü” davranır.
Tabi bütün bunlar bir yana, yukarıda resmi bulunan kitapta; Şeyh Bedreddin’in ehli sünnet olduğu, bu iftiraların ona sonradan yazılan kaynaklarla kasıtlı olarak atıldığını delilleriyle anlatan, bu iddiaları da orijinal el yazması metinlerinde bulunduğu bu kitabı da okumak ve hakikatli ve adil davranarak Şeyh Bedreddin hakkında karar vermek gerekir. Kitabın içeriği ise şöyle;
Kâdî, Gâzî, Allâme, Emîr İsrâ’îl Oğlu Şeyh Bedreddîn Hazretleri’ni bilmek, tanımak; bütün gerçekleri öğrenmek, lehinde ve aleyhinde yazılanları görmek için, sâhasında tek kitap:
80’i yazma-orijinal Arabça kitap, 23’ü matbu‘ Arabça kitap, 95’i yazma orijinal Osmanlıca-Eski[mez] Türkçe kitâp, 67’si matbû‘ Osmânlıca-Eski[mez] Türkçe kitâp, 9’u Farsça yazma kitâp, 2’si matbû‘ Farsça kitâp, 1’i Eski Yûnânca ve Latince matbû‘ kitâp, 4’ü Latin harfli Türkçe kitâp olmak üzere toplam 280 kaynaktan, bu kaynaklardan tıpkıbasımlar da yapılarak hazırladığımız büyük boy 657 sayfalık “Şeyh Bedreddîn Hakkında Son Söz” kitâbımızda:
*Şeyh Bedreddîn’in hayâtı, zâhirî ve bâtınî silsilesi, soyu, eserleri, kazaskerliği; isyân etmediği, uğradığı iftirâlar, çocukları, torunları..
*Börklüce Mustafa’nın, Torlak Kemâl’in kimler olduğu ve Şeyh Bedreddîn ile alâkaları..
*Ehl-i Sünnet âlimlerinin, kâmil ve mükemmil mürşidlerin, Osmânlı’da, Arabistân’da, Hindistân’daki Ehl-i Sünnet âlimlerinin Şeyh Bedreddîn’in eserlerinden nasıl istifâde ettikleri..
*Tîmûr Hân’ın kendisiyle görüşmesi ve kendisine teklîfi..
*Hocası Seyyid Hüseyn-i Ahlâtî “Kuddise Sirruh” Hazretleri..
*Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî “Kuddise Sirruh” Hazretleri’yle alâkası..
*“Vâridât” kitâbı..
*Hakkındaki “komünist, sosyalist, mülhid, mürted, Şî’a, Osmânlı düşmânı, saltanat sevdâlısı, Mehdîlik iddi’â ettiği..” iftirâlarının, yalanlarının ne zaman, kimler tarafından yazılmaya başlandığı..
*Hîçbir eserini rüyâlarında bile görmeyen son 100 senedeki ba‘zı tarîhçilerin, “hikâye ve roman tadında tarîh serisi”yle, tarîh profluğu bol hamâsetten, slogandan, Osmânlı’yı istismârdan ibâret olan hezeyânları ve peşinden gidenleri Şeyh Bedreddîn Hazretleri’ne nasıl düşmân ettikleri..
*Orijinal hîçbir kaynak kullanmayan Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın, İsmail Hâmî Dânişmend’in, ba‘zı çevrelerde Osmânlı Ta’rîhi’nde “otorite” kabûl edilen, “İsrâ’îl” lakabının Hazret-i Ya‘kûb’a “aleyhisselâm” değil de Hazret-i Yûsuf’a “aleyhisselâm” âid yazacak kadar Şer‘î ilmlerin câhili Yılmaz Öztuna’nın, bunlardan aynen alan Kadîr Mısıroğlu’nun iftirâlarını, yalanlarını müstakil “roman” olarak yazdığı “Kavuklu İhtilâlci” nâm hezeyânnâmesi..
*Sosyalistlerin, komünistlerin, kızılbaşların Şeyh Bedreddîn’i nasıl istismâr ettikleri, sebepleri..
*Cumhûriyet devrinde Ehl-i Sünnet-Milliyyetçi, Ülkücü, Büyük Doğu-İbdâ gençliğine Şeyh Bedreddîn’i kimlerin, nasıl bir cehâletle ve ta‘assubla düşmân ettiği; Şer’î vebâlleri..
*Osmânlı Sultânları’nın, hânım sultânların, Şeyhulislâmların Şeyh Bedreddîn’e ve eserlerine çok büyük hürmet ettikleri. Bilhâssa, Çelebî Muhammed Hân’ın kızkardeşi Selçûk Hânım Sultân’ın Şeyh Bedreddîn’in çocuklarına, torunlarına sâhip çıkıp, himâye ettiği..
*Somuncu Baba Hazretleri’nin [Seyyid Hamîd-i Akserâyî] ve Akşemseddîn Hazretleri’nin kendisiyle ve çocuklarıyla alâkası..
*Rûmeli’yi feth eden Osmânlı Akıncı Beğleri’nin çoğunun Şeyh Bedreddîn’in yakın akrabâları olduğu..
*Şeyh Bedreddîn’in doğduğu [bugün Yûnânistân’da] Simâvne’nin, Dimetoka’nın; i’dâm edildiği ve defn edildiği yerin fotoğrafları..
*Hakkındaki iddialar, iftiralar; mazlûmen ve şehîden katl edilişi cihetleriyle Şeyh Bedreddîn Efendi’ye çok benzeyen; en meşhûr tarîhçilerin bile şahsları, tarîhleri, sebebleri ve netîcelerini karıştırarak yazdığı 1240-Babaî İsyânı içinde kalan Ehl-i Sünnet, kâmil ve mükemmil mürşid Baba İlyâs-i Horâsânî Hazretleri[Seyyid Hâcı Bektâş-i Velî Hazretleri’nin, Şeyh Edebâlî Hazretleri’nin de hocası] ve kendisinin emrine itâ‘at etmeyen ve meşhûr isyânı, fitneyi körükleyen Baba İshâk-ı Şâmî.
*Hepsi, Baba İlyâs-i Horâsânî Hazretleri’nin torunlarından Şeyh Elvân Çelebî’nin kendi eserinden bu kitâbda yazılmış..Bunlar ve daha pek çok vesîkalı, delîlli, belgeli bilgilerle dolu; yabancı dillerde ve Türkçe yazılan onlarca kitâbın, yüzlerce makâlenin en tafsîlâtlısı, en doğrusu, en hacimlisi; sâhasında ilk ve tek kitâp! Kitap hakkında daha detaylı bilgi için: “http://www.seyhbedreddin.net” adresini ziyaret edebilirsiniz.
Dipnotlar:
1-) Bkz. Ansiklopedik Sözlük, III/750.
2-) Bkz. Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, İstanbul 1975, 643.
3-) Ziya Şakir. “Türkiye Yahudileri”, Millet Mecmuası, 9 Ekim 1947, Sayı: 88, Torlak için ayrıca bkz. Antonio Menavino, “Şeyh Bedreddin Dolayısıyla Torlaklar,” Çev. Lütfü Yücer, İş ve Düşünce Dergisi, Mart 1970, 35/269.
4-) Bkz. Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler; İstanbul 1947, 10.
5-) Hikmet Tanyu, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler (TBYT), İstanbul 1976, I/140
6-) Bkz. Ziya Şakir, “Neşredilmemiş Tarihi Vesikalara Göre Türkler ve Yahudiler”, Millet Mecmuası, 1947, X.
7-) Bkz. İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi. I/363-364, Şeyh Bedreddin ve taraftarlarının ayaklanmaları ve bastırılması hakkında bkz. Aşıkpaşazade Tarihi, 90-94.
* Uzunçarşılı, bu konuyu dipnotta şöyle izah ediyor: “Saltanat kurmak için meydana çıkanlar ve muvaffak olanlar, bu hareketlerini meşru göstermek için kendilerinin eski hükümdar sülalelerinden birisine mensup olduklarını iddia edegelmişlerdir ve bunu ispat için silsilenameler tertip ettirmişlerdir. Menakıb-ı Şeyh Bedreddin müellifinin Şeyh Bedreddin’i Selçukilere mensup göstermesi de bu kabilden olsa gerektir.” (Uzunçarşılı), A.g.e. 1/360. Bu durumda Şeyh Bedreddin’in bir tarafı, Türk ve İslam olmayan bir köke dayanır. Felsefesinde, ayrılıkları, taviz vererek ortadan kaldırması bunun tesirine bağlanmaktadır.
8 -) Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 1/360; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I/162.
9-) Bkz. Danişmend, A.g.e. 1/162.
10-) Bkz. Uzunçarşılı, A.g.e. 1/362-363.
11-) Bkz. İ.H. Danişmend, 1/179-180.
12-) Bkz. Uzunçarşılı, A.g.e. 1/363.
13-) Danişmend, 1/179-180.
* Şeyh Bedreddin’in taraftarlarından teslim olanları, Beyazıd Paşa, Ayasuluk’a getirmiş, sorgulamaları yapıldıktan sonra işin başını anlamış ve asiler Dede Sultan Börklüce Mustafa’nın gözü önünde öldürülmüştür. Onlar ölürken “Yetiş Dede Sultan” diye bağırmışlardır. Dede Sultan Börklüce de elleri tahtaya mıhlanmış olarak şehirde teşhir edilmiştir. Dukas, Sakız Adası’nda Börklüce Mustafa’ya inanmış olan kişiyle görüşmüş ve onun sahte peygamber dediği Börklüce hakkındaki fikrini sormuş, o da Dede Sultan’ın ölmemiş olduğu, Sisam Adası’na giderek eskiden olduğu gibi hayatını devam ettirdiği cevabını vermiştir (Bkz. İ.H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 1/364). Görüldüğü gibi Börklüce’nin taraftarları, onun ölmediğine inanmaktadır. Böylece, herhalde tekrar gelip kendilerini kurtaracaklarını beklemektedirler. Bu, bir nevi “Mesih” inancı anlayışını yansıtmaktadır.
14-) Şeyh Bedreddin, Varidat, İnceleme ve Çev. Cemil Yener, Elif Yayınları 1970, 68-69. Ayrıca Panteizm hakkındaki görüşleri için bkz. s. 80-100.
15-) Bkz. Bedreddin, Varidat, 61, 73.
16-) Bedreddin, Varidat, 62-63.
17-) Bedreddin, Varidat, 73.
18-) Danişmend, 1/161-162; Uzunçarşılı, 1/367.
19-) Bkz. Tanyu, TBYT, 1/141-142.
20-) Bkz. Vatan Gazetesi, 20.10.1949 (Ahmet Emin Yalman, Nazım Hikmet’le Röportaj).
21-) Moshe Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, Kudüs İbrani Üniversitesi, Yahudi Kültürü Türkçe Yayınları Serisi I, Jerusalem 1982, 23-24.
Kaynak: Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Dönmeler (Sabatayistler) Tarihi, Andaç Yayınları, Ankara, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 6. Baskı, Sayfa: 63-71