Bu yazının amacı halkı kin ve nefrete yönlendirmek ya da bir zümreyi, topluluğu hedef göstermek, toplumu kışkırtmak değil. Bu yazı inanan insanları yani Müslümanları bilgilendirmek ve toplumun temelini oluşturan aile kurumunu korumaları amacıyla uyarı niteliğinde bir yazıdır. Öncelikle LGBT’nin ne olduğunu anlatmakla konuyu açalım.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan Avrupa Konseyi sözleşmesi.[1]
Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen bu Avrupa Sözleşmesi, aslında aile kurumunun dolayısıyla da toplumun altına koyulmuş bir dinamittir. Peki bu sözleşme gerçekten ibarede geçtiği gibi Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele’yi mi kapsıyor? Yoksa işin içinde başka iş mi var?
Farkında mısınız? Kadın cinayetleri ile mücadele diye çıkarılan yasalar sonrasında ayrılıklar, cinayetler, işkenceler daha da arttı. İyi de mücadelenin insanlara anlatılan amacında bunların azalacağı ve şiddetin bitirileceği söyleniyordu. Peki evdeki hesap neden çarşıya uymadı?
Bunun sebebini bir ya da birkaç maddede açıklamak mümkün değil elbette. Ancak bilinen bir gerçek var ki bu rezil sözleşme fıtrata yani yaratılış gerçeğine, yani Allah’ın kadına ve erkeğe yüklediği ayrı ayrı hükümlere savaş açan bir sözleşmedir. Peki bu sözleşmeyi kimler imzaladı?
İşte geldik en can alıcı noktalardan birisine. Bu sözleşmeyi Akp iktidarı imzaladı. Bu sözleşme imzalanırken kimler hangi görevdeydi tek tek yazalım.
11 Mayıs 2011 yılında imzalan Avrupa Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi. 8 Mart 2012 yılında 6251 no‘lu kanun sayılarak kabul edilmiş ve anayasal güvenceye alınmış ve Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Bu sözleşme kanunlaştırılırken; Recep Tayyip Erdoğan – Başbakan, yeni parti hazırlığındaki Abdullah Gül – Cumhurbaşkanı, yeni parti hazırlığındaki Ali Babacan Başbakan Yardımcısı, yeni parti hazırlığındaki Ahmet Davutoğlu ise Dışişleri Bakanı’dır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ise bugün Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’dir. Avrupa Birliği Bakanı ise Egemen Bağış’tır. (Kaynaklar, yazının sonunda en altta verilecektir.)
Peki kadına şiddeti engellemenin ne kötülüğü var diye sorabilirsiniz. Ancak bu sözleşmede cinsel yönelim ve kadının beyanı yeterlidir gibi suistimale tamamen açık maddeler de bulunmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin 4. maddesinin 3. fıkrasında aynen şu yazar;
Özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik önlemler olmak üzere, işbu Sözleşme hükümlerinin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka görüşe sahip olma, ulusal veya sosyal menşe, bir ulusal azınlıkla bağ, mülkiyet, doğum, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen ya da mülteci olma durumu veya başka statüler temelinde herhangi bir ayrımcılık olmaksızın Taraflarca uygulanması güvence altına alınmıştır.[2]
İşte burada bahsedilen cinsel yönelim ibaresi; kişinin eşcinsellik, biseksüellik gibi fıtrata yani yaratılışa, yani insanın doğasına aykırı olan yönelimlerin yasa ile güvence altına alındığını belli eder.
Cinsel kimlik ibaresi ise; gey, lezbiyen, biseksüel ve transgender olan kişilerin bunu açıkça dile getirmesi, bu kimliklere saygı duyulması ve ayrıştırıcı dilin kullanılmaması gerekliliğini yasa ile korumaya alır.
Trans bir bireyin Trakya Üniversitesi’ne 13 Eylül 2013 tarihinde yaptığı cinsiyet geçiş ameliyatı başvurusu üstüne SGK Başkanlığı’nın İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’ne gönderdiği dilekçede cinsiyet geçiş ameliyatının SGK kapsamında yapılabilmesine onay verdiği öğrenildi.[3]
Ancak önemli bir diğer husus var ki onun gözden kaçırılmaması gerekir. İnsanlar bazen doğuştan çift cinsiyetli, yani hem erkek hem de kadın organının bir arada olduğu şekilde doğabilirler. Bu durumda olanlara İslam fıkhında; “hunsa” denilir. Hunsa ise her insanın başına gelebilecek, doğuştan gelen bir süreçtir fakat bu süreç, uygun bir şekilde düzeltilir. Hunsa hakkındaki detaylı ve doğru bilgi için resme tıklayın;
İstanbul Sözleşmesi ve LGBT’nin ne olduğunu elimizden geldiğince anlatmaya çalıştıktan sonra, LGBT ve Pedofili meselesine de değinmemiz gerekli. Ama öncesinde bir Müslüman’ın eşcinselliğe nasıl bakması gerektiğine değinmeliyiz.
Eşcinsellik, hem ruhsal, hemde fiziksel etkenler nedeniyle oluşmuş bir hastalıktır. Ancak, bu hastalık insanın bilerek ve isteyerek yani nefsine uyarak bilerek düştüğü bir hastalıktır. Bu durum, şuna benzer; insan hasta olacağını bilmesine rağmen, kışın ortasında, buz gibi bir havada yazlık elbiselerle dolaşması, kışın ortasında dondurma yemesi, dondurucu soğukta denize elbiseleriyle girme misalidir. Bu misallerden kastımız, eşcinselliğin bilerek ve isteyerek nefsani duygularla yakalanılmış bir hastalık olduğunu anlatmaya çalışmaktır. Bir diğer misal olarak eşcinselliği, uyuşturucu bağımlılığı ile de kıyaslayabiliriz. Çünkü, uyuşturucunun bağımlılık yaptığı ve nefsani olarak istendiği, herkes tarafından kabul edilmekte. Nitekim eşcinsellikte böyledir. Bu pis fiili isteyerek yapanlar hakkında, aynen uyuşturucu gibi bağımlılık oluşacağı hadis-i şeriflerde rivayet edilmiştir. Bir hadis-i şerifte buyruldu ki;
“Kendi rızası ile üç defa livata yaptıran alışır, her zaman bu işi ister.” [R.Nasıhin]
Dolayısıyla İslam dininde eşcinsellik, bilerek istenilerek düşülen bir bataklık olduğu için cezası büyüktür. Lût kavmi, bu pis fiilden dolayı helak edilmiştir. Helak olmuş halde bulunan bir diğer bölge ise kayıp olan ve yakın bir zamanda bulunan, antik kent Pompei’dir. Bu bölgede de, bu pis fiilin izleri mevcuttur.
Şimdi ise Pedofili ve LGBT’nin normalleştirilmesi meselesine gelelim…
Erken evlenenlere ağır cezalar, evlenenlere de ağır mesuliyetler getiriyorlar. Diğer yandan zina yaşını düşürüyor, eşcinsellik ve pedofiliyi teşvik ediyorlar. Meşruyu, gayrimeşru; gayrimeşruyu meşru hale getiriyorlar. Peki, bunu neden yapıyorlar?
Aşağıda ise Turkuvaz Kitap Genel Yayın Yönetmeni olan Gülenay Börekçi’nin Twitter’daki floodu sizlerle. Dikkatle incelemenizi rica ediyorum. Bu bilgiler için kendisine teşekkür ederiz.
Desmond 7 yaşında drag queen olmaya karar vermiş, çünkü makyaj yapmak, süslü kıyafetler giymek hoşuna gidiyormuş. Buna engel olmaya yeltenenler de onun kendi olma özgürlüğüne saldırmış oluyormuş. Desmond ifadeleri neredeyse her röportajında tekrarlıyor. Adeta ezberlemişçesine.
Bunda ne var diyebilirsiniz, videolarını görmesem ben de diyebilirdim. Ama anladığım kadarıyla çocuk, şu an ABD’deki irili ufaklı gay barlarda sahneye çıkıyor ve ağır makyajlar ve seksi kıyafetlerle dans ediyor, izleyiciler de onun sütyenine, küloduna falan para sıkıştırıyor.
Yaymamak adına linklemiyorum, YouTube’da var, bakarsınız. Şahsen inanmakta zorlandım. Onu “Dünyanın geleceği” olarak lanse eden ABC, CNN gibi kanallardan TV sunucularının işin bu kısmını, yani çocuk işçi olarak çalıştırılmasını neden mevzubahis etmediklerini de anlayamadım.
Üstelik Desmond, House of Amazing diye bir oluşum başlatmış. Drag Queen olmak istediği halde aileleri tarafından engellenen çocuklara yardım amacıyla. Nasıl yani demez misiniz? Ben diyorum. En büyük yardımcısı da annesiymiş.
İşin bu kısmı ilginç. Annesinin bir akıl hocası var çünkü. Michael Allig. 70’lerde Club Kids adlı bir oluşumla New York’u kasıp kavuran pedofili yanlısı bir adam. geçen yıl Desmond’u YouTube kanalında defalarca konuk etti. Bir tanesi akıldan çıkacak gibi değil, onu linkleyeceğim.
Bu bence izlediğin en karanlık videolardan biri. Desmond Club Kids stili makyajıyla Michael Allig ve bir o kadar tekinsiz başka bir adamın arasında oturuyor. Birlikte aşırı minik fincanlardan çay içiyorlar. Allig tuhaf tuhaf gülüyor, imalı sözler ediyor.
Arkalarında Allig’in yaptığı korkunç tablolardan biri asılı. Bir çocuğun ayaklarını görüyoruz, üzerinde Rohypnol yazıyor. “Rape Drug” olaraj bilinen Rohypnol pedofillerin tecavüz eylemlerinde kullandıkları ilaçlardan. İçen kişi olanları hatırlamıyor.
En karanlık kısma gelelim: 70’lerin dev şöhreti Allig o dönemde arkadaşlarından birini vahşice öldürüyor, bir hafta küvette bekletip sonra da parçalayarak çöpe atıyor. Bu ortaya çıkınca yargılanıp 17 yıl hapis yatıyor. Çıktığında gene rahat duramıyor bu kez uyuşturucudan yatıyor.
Desmond’un annesinin akıl hocası işte bu sefil yaratık. YouTube’da Desmond ile annesinin bir konuşmasını izledim. İzleyici sorularını yanıtlıyorlar. “En çok neden korkuyorsun” sorusu üzerine Desmond’un yüzü geriliyor ve “Bir seri katil tarafından öldürülmekten” diyor.
10 yaşında bir çocuk. Çoğu zaman uyuşturucu almış gibi donuk bir ifadeyle konuşuyor ve en büyük korkusunun bu olduğunu söylüyor. Ve sapık bir katil onun en yakınında. Daha garibini de söyleyeyim, bir başka röportajında Desmond, “Yakında LGBTİ’ye P harfini ekleyeceğiz” diyor.
Röportajı yapan drag birey duymamış gibi yapıp devam ediyor çaresiz. Düşünebiliyor musunuz, çocuğa LGBTİ’ye pedofilinin baş harfinin eklenmesi gerektiğini öğretilmiş. Videolar hala yayında, silen yok. Öyle bir özgürlük. Bir çocuğa söyleterek bu cümleyi şirinleştirme gayreti bu.
“Dünyanın geleceği” diye sundukları çocuk için üzülüyorum sadece. İki şeyi ekleyerek bitireceğim, uzadı çünkü. 1) Pedofili yanlısı olduğunu gizlemeyen, bu konuları promote etmek için açık açık iki internet sitesi açan, HuffPost ve başka mecralara röportajlar veren bir adam var.
Buraya yazmak istemeyeceğim kadar korkunç görüşleri var, karısı onun kendi çocuğuyla görüşmesini mahkeme kanalıyla yasaklamış bu yüzden. Ve bu adam ABD’de kongre üyeliğine aday olabiliyor. Burada konunun tartışıldığı bir link var.
2) Genç aktörlere sarkıntılık ettiği için suçlanan Kevin Spacey’i düşünüyorum, bir de çocuklarla seksi savunan sapkın adamların politika sahnesinde özgürce yer alabilmesini, pedofili savunucusu katillerin küçük çocuklarla imalı röportajlar yapabilmesini mümkün kılan ABD’yi.
Spacey muhtemelen suçlandığı eylemleri yaptı. Yine de acaba neyi yanlış yaptı da çok daha vahim suçlar işleyenler serbestken o hala suçlanıyor? Buna alet olmayan LGBTİ üyeleri de ABD’de bir nevi toplumdan dışlanıyor. Son örnek birkaç gün önce yazdığım şey, yani akademisyen Camille Paglia’nın başına gelenler. Başka birçok örnek daha var. Başa dönersek: Evet, gerçekten de çocukları kim koruyacak!? [4]
Tüm bunlardan sonra kendisinden şahsen izin aldığım bir Blogger olan Murat Soydan’ın Twitter’daki flood’undan da sizlere çarpıcı bilgileri sunacağız. Kendisine böyle bir konuda teşekkür ederiz.
1-) İngiliz Metro gazetesinde çıkan bir haberde “uzmanlar” pedofililere, kendileri için özel üretilen “çocuk sex robotlarının” tavsiye ediyor.
2-) BBC, bir pedofiliyle yapılan röportajı yayınlıyor. “Pedofililerin yargılanmaya değil anlaşılmaya ve yardım edilmeye ihtiyacı var” diyor.
Peki nasıl oldu da pedofili “ana akım medyanın” gündemi hâline geldi? Cevabı basit: Alıştıra alıştıra!
4-) Bugün “Onur Yürüyüşleri” adıyla 8-10 yaşındaki küçücük çocuklar “cinsel obje” gibi giydirilerek dünyanın en “medeni” şehirlerinin caddelerinde yürütülüyor, dans ettiriliyor. Bu görüntü Los Angeles’dan:
5-) Burası da New York City. Video için özür dilerim. Biz bu videoyu paylaşırken bile utanç hissediyoruz ancak neyden bahsettiğimizi anlatamız gerekiyor! “Medeni dünya” bu sapık görüntüleri “özgürlük, renkler, sevgi” diye alkışlayarak izliyor.
Videoyu izlemek için: https://twitter.com/mrsoydan00/status/1146772134963884033
6-) Bir LGBT grubu tarafından “süper özgürlük” diye paylaşılmış 8 yaşında bir başka erkek çocuğu. Çocuk videoda şunları söylüyor: “Bence herkes istediği her şeyi yapabilir. Eğer aileniz bundan rahatsızsa yeni bir aile bulursunuz. Arkadaşlarınız rahatsızsa yeni arkadaşlar bulursunuz.”
7-) 8 yaşında bir çocuk bunları “özgürlük kavramı” üzerine yaptığı engin araştırmaları neticesinde söylemiyor. Bunlar çocuğa ezberletilmiş. Hasta aileleri ya da LGBT dernekleri aracılığı ile verilen eğitimlerde.
9-) Hasta ebeveynlere örnek: Brezilyalı lezbiyen bir çift. Çiftlerden birinin oğlu var. Çocuğa zorla cinsiyet değişimi ameliyatı yaptılar. Cinsel organını kestikleri 9 yaşındaki çocuk öldü. Bu vahşeti BBC görmedi bile!
10-) Amsterdam’da yaşayan bir anne 5 yaşındaki erkek çocuğunun fotoğraflarını paylaştı. Çocuk “hiç bir zaman karnımda bir bebek taşıyamayacağım” diye ağlıyormuş… Bu anne çocuğa ne yaptığını farkında mı?

12-) BBC’ye ait bir video. Bir ilkokul öğretmeni 6 yaşındaki çocuklara bir erkeğin ağzından başka bir erkeğe aşk mektubu yazmalarını söylüyor. Warrington’daki bu okul LGBT öğretimi ödülü kazanmış…
13-) 8 yaşında kadın görünümüne girmiş erkek çocuğunun ELLE sponsorluğunda servis edilip 10 milyon görüntülenme alması artık “normal” bir durum. Bunu eleştirmek “homofobik gericilik” oluyor!
14-) Hani birileri çıkıp “çocuklarınızı gay yapmıyorlar, gay haklarını savunuyorlar” diyerek sözde zekice argümanlar sunuyor ya: Bu haberde de “Çocuklar için kurulan Drag Kamplar gelecek neslin drug queenlerini yetiştiriyor.”
15-) New York Times yazarlarından Amber Tamblyn, trans çocuklara sahip çıkmak için(!) gerçekleştirdiği bir paylaşımda kendi çocuğunu kullanıyor. Trans çocuklar için “varlığınız Amerika’nın özgürlüğü” diyor.
Sayısız örnekle çoğaltılabilecek bu rezaleti görmezden gelerek “komplo teorisi” diye anmaya devam mı edeceğiz? Ben etmiyorum ve soruyorum: Çocukları kim koruyacak? [5]
LGBT muhalifliğini ve ailenin muhafazasını, Avrupa’da yükselen aşırı sağ ile eşleştiriyorlar. Böylece yarın aşırı sağ Hitler gibi düştüğünde, onunla beraber aile de gidecek. LGBT muhalifi olmak, Holokost’u desteklemek gibi olacak.
Aile, karşılıklı fedakarlığa ve sevgiye dayanır. Ferdî menfaate dayalı sosyalist/kapitalist cemiyet, bu yüzden aileyi yok etmek ister:
Kızların okutulmasının bu kadar teşvik edilmesinin sebebi, onları tenevvür ettirmek değil, bencilleştirip aileyi yok etmektir:
Yeni-Eflatuncuların hakim olduğu günümüz 1984 dünyasında, devletlerin kreşleri ve geç evliliği teşvik etmesinin sebebi:
Kaynaklar
5-) https://twitter.com/mrsoydan00/status/1146768052400381953