Sadece Gerçek logo

Evrende yalnız mıyız? Kaf dağı efsane mi yoksa gerçek mi?

Evrende yalnız mıyız? Kaf dağı efsane mi yoksa gerçek mi?

Evrendeki yaşam insanlardan mı ibaret? Kaf dağı nedir, nerededir?

Genellikle batı kaynaklı olan ve bize eski çağ diye öğretilen bilgilerde, insanların aşırı ilkel olduğu teorisi işlenirken, İslami kaynaklara göz atıldığında durumun aslında çok farklı olduğu anlaşılıyor. Öyle ki, bu İslami kaynaklardan şu mevzu bahisleri öğreniyoruz;

Kaf dağı diye adlandırılan dağın gerçek olduğunu bir efsane ve masal öğesi olmadığını…

Ayrıca kaf dağına uzanan Cablısa ve Cablıka adlı iki adet şehirin bulunduğunu öğreniyoruz. Bu iki şehrin kalesinin 1000 geçidinin (kapısının) var olduğunu öğreniyoruz. Bir de bu iki şehrin arasında düşmanlık olduğunu öğreniyoruz.

Bu şehir halklarının dünyadaki hayattan bihaber olduklarını, güneş, ay ve yıldızlardan habersiz olduklarını, onların aydınlığını kaf dağının nur gibi şuleleri (alevleri) sağladığını öğreniyoruz.

Bu şehir halklarının yiyip içmediklerini, bedenlerinin elbise gerektirmeyen bir yapıda olduğunu, aralarında sadece erkeklerin olduğu ve dişi olmadığını, melek olmadıklarını ama melek gibi ibadet tarzlarının olduğunu, bunların Miraç gecesinde bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından İslama davet edildiğini ve müslüman olduğunu ve başlarına Peygamberimiz tarafından bir halife tayin edildiğini öğreniyoruz.

Dikkat çekici başka rivayetler de var.

Cebrail aleyhiselam Cablısa ve Cablıka halkından sonra Peygamber efendimizi Bakil, Münsel ve Naris kavimlerine ilettiğini ve onlara da İslamı tebliğ ettiğini ama onlardan hiç birisinin iman etmediğini öğreniyoruz.

Ayrıca Hz.Ali’nin o kavimlere adem oğullarından bazılarının varmasının mümkün olup olmadığını sorduğunu, bunun üzerine Peygamberimizin; onlara varmaya hiç kimsenin takatinin yetmeyeceğini, o diyara dört ay karanlıkta gidilebildiğini ama Ad kavminden üç kişinin Hud Aleyhiselama iman etmelerinden sonra, Ad kavminden kaçarak o beldelere yerleştiklerini duyuyor ve öğreniyoruz.

Yine bir rivayette; 2. İskender’in Zülkarneyn (a.s) olduğunu duyuyoruz. Hatta İskender’in bu beldeleri görmek kastıyla iki ay boyunca karanlıkta yol aldığını ama daha sonra çekinerek veya korkarak, o beldelere varamadan geriye döndüğünü öğreniyoruz.

Yecüc ve Mecüc’e karşı Zülkarneyn a.s’ın demir ve tunç birleşiminden bir set yaptığı rivayetlerini duyuyor, bugün bile o seti aşmaya çalıştıklarını hadis-i şeriflerden biliyor ve okuyoruz.

Yine Piri Reis adlı ünlü Osmanlı denizcisinin meşhur haritasını, ona bizzat Süleyman (a.s) peygamberin çizdirdiği rivayetini okuyor ve öğreniyoruz. Hatta öyle rivayetler duyuyor ve öğreniyoruz ki İslami kaynaklarda Merih olarak adı geçen Mars’ta bile insanların olduğunu duyuyor ama onların buraya müdahale etmesinin şimdilik müsaade edilmediğini, hatta onlarında Müslüman olduğunu bile duyuyor ve öğreniyoruz.

Yukarıda saydığımız bazı rivayetlerin “Taberi Tarihi” adlı eserde detaylı bir şekilde anlatımı:

Ebu Cehil ve bazı müşrikler, Hz.Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin nasihatlerine ve onları islama ve peygamberliğine imana çağırmasına dayanamayarak reddetmiş ve söyledikleri sözlerin Allah’ın kelamı olmadığını iddia etmiş ve reddetmişlerdir. Bunun üzerine inen şu ayet müşrikleri aciz bırakmıştır:

Onu o (peygamber) uydurdu» mu diyorlar? De ki; «Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah’dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).” 

Bu ayetin nazil olmasıyla birlikte müşrikler aciz kalmış ve bazı Yahudi bilginlerinden yardım istemeye karar vermiş bunun üzerine Ebu Cehil ve Velid bin Muğire başta olmak üzere Yahudi alimlerden yardım istemeye çalıştılar.

Velid ve Ebû Cehl (Aleyhillâne) yerlerinden kalkıp birtakım kimseleri de kendilerine uydurup Medîne’ye giderek, kâfirlere Muhammed Aleyhisselâm’ın hâlini bildirdiler ve Peygamberlik davâsı edip, Kur’an ile kendilerini aciz duruma düşürdüğünü söylediler. Hayber ve Beni Kurayza ve Vadi’l-Kura Yahudilerine elçiler gönderip toplandılar.

Ebû Cehl; “İçimizde bir kişi çıktı. Adına Muhammed derler. Peygamberlik davası ediyor. Benim dinimden gâyrî dinler bâtıldır deyip, bizi kendi dinine davet ediyor ve Allah’ın kelâmıdır deyip acayip sözler söylüyor. Bizi o sözlerle aciz bıraktı. Ona benzer söz diyemedik. İşte bundan dolayı size geldik. Şimdi… Size gökten kitap inmiştir, bize inmemiştir. O kitapta gördüğünüz gayet müşkil sözlerden çıkarın bize öğretin de, gidelim onu o Muhammed’e soralım. Biz de onu aciz duruma düşürelim ve o davasından vazgeçirelim…” dedi.

Yahudi alimleri bir araya gelerek günlerce Tevrât’ı mütâlea ettiler. Tevrât içinden Yirmisekiz mesele çıkardılar. Ebû Cehl’e ve beraberinde olan kafirlere o soruları öğrettiler ve dediler ki; “Gidin bu soruları o Peygamberim diyen kimseye sorun. Eğer cevap verebilirse sözüne inanın ki, Hak Peygamberdir. Zira Peygamber olmayan kimse bu suallere cevap veremez ve eğer cevap vermeyecek olursa, rüsvâ olup davasından vazgeçmek mecburiyetinde kalır; siz de emin olursunuz…”

 

İşte bu suallerden yazımızda bizi ilgilendiren Kaf dağı efsanesi ile ilgili  kısımları sizinle paylaşıyoruz.

 

Yedinci Sual: “Kâf dağı nerededir, nicedir ve niçin yaratılmıştır?”

Rasulullah Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz ona cevap verdi ki;

“Kâf dağı dedikleri bu cihânı çepçevre kuşatmıştır. Kâf dağının içinde cihan, yüzüğün içindeki parmağa benzer. Ondan sonra bu Kâf dağı Yeşil Zümrüt'ten yaratılmıştır. İşte bu göklerin, gök renk göründüğü o Kâf dağının aksi düştüğündendir. Yoksa gökte hiçbir renk yoktur. Eğer Kâf dağının Yeşilliği olmasa idi, gök bu şekilde görünmezdi. İnsanoğullarının o dağa varması mümkün değildir. Çünkü Dört ay tamam karanlıkta gidilir. Orada hiç ay ve gün yoktur ve Bu Kâf dağı yerin mıhıdır. Eğer Kâf dağı olmasa idi, yer debrenmekten Hali olmazdı ve halâik yeryüzünde rahat bulmazdı.

Sekizinci Sual:  “Cablısa ve Cablıka nedir?”

Hz. Muhammed Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem buyurdu ki; “Cablısa ve Cablıka iki şehristandır. Biri Meşrik’te(doğuda) ve Biri Mağribte’dir(batıdadır.) Meşrikte olan şehre Cablıka derler ve Mağribte olan şehre Cablısa derler. Yeşil Zümrüt’ten yaratılmıştır ve ikisi de Kâf dağına ulaşmıştır. Her şehrin eni ve uzunluğu, ikibin fersenktir…”
Bu cevabı Rasulullah Aleyhisselâtû Vesselâm söyleyince o Yahudilerin bilginleri, Ebû Cehl ve Velid hazır oturmuşlardı. Önlerine Tevrât koyup, Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimizin sözü ile karşılaştırırlardı ki, onların sözüne uygun mu söylüyor, yoksa muhâlif mi, görüyorlardı. Ali b. Ebi Talib Radiyallâhû Anh, Mecliste Hazır idi. dedi ki;
“Yâ Rasulullah… Bu dediğiniz şehirler şu bizim bulunduğumuz cihân içerisinde midir?” Rasül-u Ekrem Aleyhisselâm dedi ki; “O şehirler karanlık içerisindedir, Kâf dağına ulaşıktır.”
Hazreti Ali Kerremallâhû Veche dedi ki; “Her şehirde ne kadar halk vardır?” Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm buyurdu ki; “Her şehrin kalesinin bin derbendi vardır. Her derbendini gecede biner kişi bekler ve o bin kişiye ki bir yıl içinde, yıl tamam oluncaya kadar bir daha sıra gelmez…” dedi.

Hazreti Ali Radiyallâhû Anh dedi; “Yâ Rasulullah… Bu kaleyi niçin beklerler?” Aleyhisselâtû Vesselâm buyurdu;“Onun için beklerler ki, o tarafta çok halk vardır, onlarla bu Cablısa ve Cablıka halkı arasında düşmanlık vardır. Gece ve gündüz birbiri ile cenkleri eksik değildir. Nöbet tuttuklarının sebebi budur…” buyurdu. Sonra Hazreti Ali Radiyallâhû Anh; “Yâ Rasulullah…” dedi; “Bu Cablısa ve Cablıka halkı Ademoğullarından mıdır?” Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm buyurdu; “Onlar, Dünya’da adam olduğunu bilmezler…” buyurdu.

Hazreti Ali Radiyallâhû Anh, “Şeytân onlara yol bulmaz mı?” dedi. Hazreti Peygamber Aleyhiselâm Buyurdu ki, “Onlar şeytânı da bilmezler…” Hazreti Ali Kerremallâhû Veche, “Yâ Rasulullah… Bu Ay ve Güneş ve yıldızlar, onların üstlerine doğmaz mı?” dedi. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz; “Onlar Hakk Teâlâ’nın Ay ve Güneş ve yıldızları yarattığını da bilmezler…” buyurdu. Ali Radiyallâhû Anh, “Bu cihânı nasıl görürler?” dedi. Rasül-u Ekrem Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz, “Onların aydınlığı, Kâf dağının şûlesindendir. Onların taşları ve duvarları nûr gibi şûle(ateş) verir…” buyurdu.

Hazreti Ali Radiyallâhû Anh, “Yâ Rasulullah…” dedi; “Onlar ne yerler ve ne içerler?” Sallallâhû Aleyhi ve Sellem efendimiz buyurdu ki; “Hiç nesne yiyip içmezler…” Ali Radiyallâhû Anh dedi; “Peki, ne giyerler?” Rasülullah Aleyhisselâm Buyurdu; “Onların bedeni don istemez…” Hazreti Ali Radiyallâhû Anh dedi, “Feriştehler(melekler) midir?” Peygamber Sallallâhû Aleyhi ve Sellem efendimiz, “Ferişteh(melek) değillerdir amma taâtleri ferişteh gibidir.” buyurdu.

Ali Radiyallâhû Anh, “Onlardan zürriyet gelir mi?” dedi. Rasulullah Aleyhisselâtû Vesselâm efendimiz; “Onların cümlesi erkeklerdir, aralarında dişi yoktur…” Ali Radiyallâhû Anh, “Onların dini ne dinidir; Onlar cennetlik midir yoksa cehennemlik midir?” dedi. Rasulullah Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem buyurdu; “Onlar cennet ehlidir, İslâm dini üzeredirler. Mirac gecesi Cebrâil Aleyhisselâm Beni o tarafa iletti. Ben onlara İslâm’ı arzettim. Müslüman oldular. Allahû Teâlâ’ya ve bana imân ettiler. Bende onlardan birisine İslâm’ın şartlarını öğrettim, o kişiyi onların üzerine hâlife diktim. Ondan sonra Cebrâil Aleyhisselâm Beni; Fâris ve Fîd’i tarafına ve Ye’cûc ve Me’cûc iklimine ve Münsel ve Bakil ve Nâris kavmine iletti. Onlara İslâm’ı Arz ettim, kabûl etmediler. Cümlesi kâfirlerdir…” buyurdu.

Ondan sonra Hazreti Ali Kerremallâhû Veche, “Yâ Rasulullah… Bizim halkımızdan onlara hiç kimse varabilir mi?” dedi. Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz; “Yok, onlara varmaya hiç kimsenin takâtı yetişmez. Zirâ dört ay karanlıkta gidilir amma Âd kavminden üç kişi, Hûd Peygambere (Aleyhisselâm) imân getirmişlerdi. Onlar Âd’dan kaçtılar, o şehristana yetiştiler…” buyurdu.

Rivâyet edilir ki; “İskender-i Zülkarneyn Aleyhisselâm (Bahsi geçen Makedonyalı İskender değil. 2. İskender’dir. İbni Kesir El-Bidaye ve’n Nihaye adlı eserinde bunu belirtiyor.) bu şehri görmek kastı ile iki ay tamam karanlık içerisinde gitti; sonunda korktu ve yine döndü. Zirâ karanlık içerisinde iki ay daha gitmek gerekti ki, o şehre varılabilsin. Bu Acîb haberdir. O Yahudi alimleri bu sözleri işitince; “Gerçek diyorsun! Bizde Tevrât’ta böyle bulduk. O Âd’den kaçan üç kişi, o Cablıka ve Cablısa şehrine gittiler. Fîd halkından korktuklarından çıkıp gidemediler. Zirâ onlardan o kavmin kuvveti ziyâde idi. Sonunda o şehirde fevt olup kaldılar…” dediler.

 

Dokuzuncu Sual: “Ye’cûc-Me’cûc nedir?”

“İki kardeşlerdir. Âdemoğullarındandır. Birine Ye’cûc ve diğerine Me’cûc derler. Bir takımın boyu uzun ve bir bölüğün boyları çok kısadır. Kulakları fil kulağı gibi olur. Onlar gâyet çok kavimdir. Eriştikleri yerin ağacını ve otunu, taş ve topraktan gâyrîsını yiyip kuruturlar. Nereye ki ayak bassalar yıkarlar, harâp ederler. Onlar Meşrik(Doğu) tarafında olurlar. Gün doğacağı vakit onlar, hemen yer altına girip gizlenirler.

Onların beri yanında bir ulu dağ vardır. Gâyet yüce dağdır. Şöyledir ki, ondan geçmek mümkün değildir. O dağ etrâfında iller ve şehirler çoktur. Eğer Ye’cûc ve Me’cûc geçebilselerdi, eriştikleri yerin ağacını ve otunu ve insanlarını bile yerlerdi. O dağın bir yerinden yolcağızı vardı. Zaman zaman oradan çıkarlar ve o tarafı harâp ederlerdi. İskender-i Zülkarneyn Aleyhisselâm oraya varınca, O kavim İskender’e geldiler, yalvardılar; “Bize bir çâre eyle. Ye’cûc ve Me’cûc elinden kurtar. Her ne ki harç olursa, biz görelim…” dediler. İskender Aleyhisselâm onlardan demir ve tunç istedi. Getirdiler, hazırladılar. O tuncu ve demiri eritti, muhkem bir sed yaptırdı. O zamandan beri o halk, onların şerrinden emin oldular. (1)

 

Tasavvuf yolunun sultanı Abdülkadir Geylani’de efsane olarak bilinen Kaf dağından bahsediyor

El-Betayihi’nin bir müşahedesi:

Bir gün Şeyhimiz Abdülkadir’in evine girdim, önceden görmediğim, tanımadığını dört kişi gördüm. Bir kenarda durdum; onlar ayağa kalkıp çıkmak için yürüyünce.

Şeyh bana: “Yetiş onlara da, sana dua etsinler” emrini verdi. Koştum onları medresenin avlusunda yakaladım ve bana dua etmelerini rica ettim.

Onlardan bir tanesi bana dönerek dedi ki: “Ne mutlu sana. Sen, öyle bir şahsın hizmetindesin ki, Allah onun bereketiyle yerleri: tepeleri, dereleri, denizleri ile birlikte ayakta tutuyor. Onun duası sayesinde, halkın iyisine de kötüsüne de Allah merhamet ediyor. Biz diğer veliler hepimiz onun ayağı gölgesi altındayız, onun emrindeyiz. Onun emrinden hiç ayrılamayız”.. Sonra yanımdan uzaklaşıp gittiler’.

Hayret ve dehşet içinde doğru şeyhe koştum.. Daha ona bir şey söylemeden bana hitap etti:

 Ey Allah’ın kulu! Ben hayatta iken onların sana anlattıklarını kimseye söyleme!

– Pekâlâ, dedim. Ya bunlar kimdi?

– “Bunlar Kaf dağının ileri gelenleridir ve hâlen oradadırlar,” dedi. (2)

Daha bunun gibi bir sürü önemli ve araştırılması gereken rivayetleri okuyor ve öğreniyoruz. İşin ilginç yanı ise rivayetlerde hep ileri teknolojilerin çağrışımı olması, gezegenler arası seyahat ve savaşların olması gibi emarelerin bulunması. Ama buna rağmen bize öğretilen tarihte ise hep ilkel bir yaşamın var olduğu gösterilmektedir.

Bir diğer önemli mevzu ise bazılarının iddia ettiği gibi Çin Seddi’nin Zülkarneyn Aleyhiselam’ın yaptığı sed olmadığı gerçeğidir. Çünkü rivayetlere bakıldığında bu seddin yapımında demir ve tunç madenlerinin kullanıldığı geçmektedir. Ayrıca Çin Seddi, Çinliler tarafından Türk akınlarından korunmak için yapılmıştır. Dolayısıyla Çinlilere ve Moğollara Yecüc-Mecüc benzetmesi yapmak saçma bir benzetmeden ibarettir. Çinliler, Yecüc-Mecüc’ten biriyse neden kendini engelleyecek bir sed yapsın? Dolayısıyla şu gerçek karşımıza çıkıyor. Dünya dışında hayat olması çok kuvvetle muhtemel. Zülkarneyn seddi ise dünyayı çevreleyen bir sed olması da her zaman düşünülmesi gereken ihtimaller dahilinde…

İşte yazıda bahsettiğimiz bu ve daha birçok önemli mevzu, hadis-i şeriflerde açıkça geçmektedir.

 

-Arif Yağyudan

Dipnotlar:


1-) Ebu Cafer B. Cerir et-Taberi, Tarih-i Taberi, 1.Cilt, Can Kitabevi-Konya 

2-) Allame Muhammed bin Yahyâ et- Tâdifi, Cevherden Gerdanlıklar, Çev. Naim Erdoğan, İstanbul-2005, Sf. 62-63

 
 
 
Kaynakça
 
 
 
Ebu Cafer B. Cerir et-Taberi, Tarih-i Taberi
 
* İbn-i Kesir, El-Bidaye ve’n Nihaye
 
* Allame Muhammed bin Yahya et-Tâdifi, Cevherden Gerdanlıklar 
Bizi Takip Edin
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore