Dindar ailelerin çocukları, dinden neden uzaklaşır? Bunu derinlemesine düşünmek gereklidir. Çünkü bu birçok sebebin neticesinde gelişir. Çevre, arkadaş, aile ve akrabaların hataları, devletin sistematik yozlaştırması, siyasilerin ve hoca kılıklı Belam-ı Baura’ların, Allah ile aldatması, medeniyet karmaşası ile eziklik psikolojisi gibi birçok sebep sayılabilir bu konuda. Bunları tek tek inceleyelim. Helal kazanç, helal gıda gibi önemli bir mevzu da var ancak onu ayrı ele almak lazım.
Çevre yani yaşadığı ortamın İslam ile ne kadar alakalı olduğu, yani alışveriş yaptığı yerler ve yöntemler, komşuluk yaptığı kişiler, iş ortamı ve çalışma şartları gibi etkenleri sıralayabiliriz bu konuda. İslam bir bütündür, toplumun en temel taşından, en komplike yapı ve sistemlerine kadar sirayet etmelidir. Camiye ya da kişinin vicdanına sığdırılabilecek bir din değildir. Hristiyanlık ile karıştırılmamalıdır.
Çocukların dine bağlı olması için neler yapılabilir?
Arkadaş… Allah Rasulü; “Kişi dostunun dini üzeredir.” buyurur. Arkadaş insanı vezir de eder rezil de eder. Ailenin, ana babanın zorlayarak bile yaptıramadığı bir şeyi bir arkadaş tek sözüyle yaptırabilir. Ebeveynler günümüz dünyasını okumaktan aciz, bu da çocuklarla aralarındaki uçurumu arttırıyor maalesef. Ebeveynler kendini geliştirmeli ve yeni düzene hakim olmalıdır.
Devletin yozlaştırmasından kasıt; yanlış, eksik, ruhsuz ve sansürlenmiş bir din anlatılmasını sağlaması. İçi boş din dersleri, içi boş cuma hutbeleri ve okunmayan, görmezden gelinmesi istenen cihad ayetleri gibi…
Siyasiler ve hoca kılıkların Allah ile aldatması ise en büyük etkenlerden, bununla ilgili detayları, sayfamızda; “Din, Dünya, Ahiret, Nefis” yazımızda belirttik. Sayfamızı inceleyin.
Tarihsel süreçte değişimin getirdiği yozlaşmalar nelerdir?
Medeniyet karmaşası, diğer can alıcı nokta budur. Avrupa’da Rönesans, Reform hareketleri sonrasında, 19. yy’da pozitivist akımın tam pompalanmasıyla birlikte, Avrupa’da olumlu hareketlenmeler başladı. Ancak İslam alemi ise kendi değerlerine giderek uzaklaşıyordu. 18.yy’dan itibaren Avrupa’yı taklit etme başlamıştı. Başlarken çok kelleleri de almıştı bu hamle. Ancak değişim kaçınılmazdı. Çünkü Avrupa, artık savaşlarda Osmanlı’yı yeniyordu. İnsanlar ise bunun nedenlerini günümüzde bile tartışmaktadır. Bu kayıplar Karlofça Antlaşması ile şunları doğurdu;
Kimisi bunu Yeniçerilerin bozulmasına bağladı. Ordunun disiplinsiz ve yeni sistemlere adapte olamadığına bağladı. Kimi, Kanun-u Kadim diye tutturarak eski yönetimden uzaklaşmanın bunun sebebi olduğunu söyledi. Kanuni, Fatih gibi dönemlerde nasılsa, şimdi de öyle olmalı diye dayattı. Kimileri İslam’dan uzaklaşmayı bunun sonucu olarak gösterdi. Ancak hepsinin haklılık payı vardı ve hepsi bir bütündü. Burada atlanan şey ise devletlerin de insanlar gibi olduğuydu. İnsan gibi doğup, büyüyüp, yaşadıktan sonra ölmesi gerçeği atlanıyordu.
İslam devletlerinde yaşanan yozlaşma ve tarihsel sürecin getirdikleri
İslam medeniyeti, halifeler döneminden sonra, Emeviler’in elinde devam etti, onlardan Abbasiler’e onlardan da Selçuklu devletine geçti. Selçuklu’dan sonra da Osmanlı Devleti’ne geçti. Osmanlı’dan sonra ise eski cahiliyye, fitne, karışıklık dönemine döndü. Tıpkı Allah Rasulü’nün benden sonra hilafet 30 yıldır demesi gibi gerçekleşti her şey…
“Benden sonra hilafet -veya nübüvvet hilafeti- otuz yıldır.”(bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)
Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali’nin hilafeti 29.5 yıla tekabül eder. Peygamber Efendimiz’in torunu Hz. Hasan’ın 6 aya yakın hilafeti ile gerçekten de 30 yıla denk gelen nebevi bir hilafet yaşanmıştır. Sonraki hilafet meliklik, sonraki hilafet sultanlık üzerine yürümüştür. Sonrasında ise karanlık geceler gibi fitnelerin olduğu bir zaman ve sonrasında tekrar nebevi bir hilafet gelecektir demiştir Allah Rasulü. Yani hakiki hilafet 30 yıl sürmüştür. Geriye kalan dönemler sadece hilafetin iddiasıdır. İddiayı ise halifelerin yaptıkları belirlemiştir. Yani ondan sonra gelen halifeler iyiyse kendine, kötüyse yine kendine etmiştir ve cezasını çekecektir. Mesela Ömer b. Abdülaziz gibi bir Emevi halifesi ki müthiş bir insandır. Allah ondan razı olsun. Bugün ise karanlık geceler gibi fitnelerin olduğu dönemdeyiz.
Toplamak gerekirse, İslam’ın temsilcisi Osmanlı’nın Avrupa karşısında başarısızlığa uğraması, Avrupa’nın teknolojisini almayı düşünmemizi sağladı. Ancak teknoloji transferi öyle bir şeydir ki sadece teknolojiyi almazsın. O teknoloji transferi ile dildeki değişikliklerden tut, günlük yaşama kadar birçok şey değişir. Mesela günümüzden örnekler verelim. Bugün akademik unvanlara bakalım. Rektör, dekan, profesör, doçent, doktor gibi… Bunların hepsi Avrupa ürünü kelimelerdir. Yine bu kelimelerle birlikte, ideolojik, transfer de gerçekleşir. Yani Avrupalılaşma gerçekleşir.